Author: on the way to wonderland
•09:49

Zaman ve zamanı dolduran olaylar silsilesi hakkında düşündüğümde aklıma gelen ilk şey, zamanın dilimlere ayrılış biçiminin bakış açısına göre değiştiği oldu. Çoğumuz zamanı üçe ayırıyor; geçmiş, şimdi, gelecek. Zaman kavramı hakkında beyin fırtınası yaparken aklıma arka arkaya sıralanmış cümleler geldi. Bunlardan ilki, zamanın hiçbirimizin kaybetmeyi göze alamayacak kadar değerli oluşuydu. Ancak aynı anda ironik bir şekilde çoğumuzun ‘şimdi’ üzerinde düşünmemesi, gelecek odaklı olması da gözüme çarptı.

Geçmiş yaşandı, şimdide varız ve geleceğe umutla bakıyoruz. Geçmişte yaşananlar birer anı olarak kalıyorlar hafızalarımızda, çoğunlukla da ‘değerini bilemedik’ diyoruz tükenen zamanı düşününce. ‘Şimdi’ ise geleceğe yatırım olarak algılanıyor genellikle. Bütün umutlarımız ise geleceğe bağlanmış durumda. Hatta bazılarımızın hayatı yalnızca beklemekle geçiyor; hafta sonunu, tatili, mezuniyeti, maaş gününü, emekliliği.

Ben son zamanlarda zamanı üçe ayırmayı reddediyorum. Zaman benim için iki yönden ele alınabilecek bir kavram halini aldı: Süreç ve sonuç. Süreç, ulaşılmak istenen sonuca giderken akan zamanı, sonuç ise ulaşılan ‘şimdi’yi tanımlıyor. Kafamı kaldırıp baktığımda ise gördüğüm üzücü gerçek, zamanın çoğu sürecin kendisi olduğu halde, ben dahil çevremdeki herkesin sonuç odaklı yaşadığı oluyor. Silkelenip kendime geliyorum. Süreç içerisinde sonuca ulaşmak için öyle yoğun bir çaba harcıyoruz ki, süreç geçmişimizde kaldığında, süreçten aldığımız hazın göz ardı edilebilecek kadar az olması neticesinde, bu süreç bizim için herhangi bir anı olmaktan öteye gidemiyor. Oysa bu süreçler içerisinde ne kadar çok sayıda ‘şimdi’nin tüketildiğinin kimse farkına varamıyor.

Babamın “üniversite zamanlarımı öyle çok özlüyorum ki” dediğini anımsadım. Oysa biz mezun olalım diye can atmıyor muyuz? Öğrenciliğin tadını çıkaran ve iş hayatına başlayınca eğlenmeye zamanı kalmayacağını düşündüğü için eğlenmekten çekinmeyen öğrenci kitlesini ise toplum ‘hayatın zorluklarının farkında olmayan bireyler’ olarak adlandırmıyorlar mı? Yaşlı komşuyla her karşılaştığımda, parkta ihtiyar bir dede gördüğümde bana “gençliğinin tadını çıkar kızım” diyen halkın, kırklı yaşlarındayken hayatlarını farkındalık içerisinde yaşamadıklarını fark ediyorum çünkü cümlelerini genelde “biz bilemedik, kendimizi hır, gür, koşuşturmaca içerisinde kaybettik” diye bitiriyorlardı.

O zaman şimdi size bir soru soracağım. Her güne bir şeyleri mi bekleyerek başlıyorsunuz? Yani diğer bir deyişle, kendinizi muradına ermeye çalışan derviş olarak gördünüz mü bu yazıyı okurken? Cevabınız evet ise, ‘Carpe Diem’ kalıbının anlamını daha derinlemesine ve bu kalıbı anarşizminden sıyırarak tekrar düşünmenizi söylesem çok mu ileri gitmiş olurum? Eğer bunu size içtenlikli, gününüzü yaşayabilmeye ve ondan bilinçli bir zevk alabilmenize davet olarak görürseniz, ileri gitmiş olmayacağım ve inanın amacım bunun ötesinde değil. Kendimden bir örnek vermem gerekirse, bu yazıyı çabucak bitirip ortaya bir yazı çıkarmak için çala kalem yazmıyorum; amacım sürecinden zevk aldığım bir iş yapmak.

Yazım süresince, zaman hakkında acımasız olmamaya karar vermiştim, ancak size sürecin önemini aktarabilmek için sanırım bunu affınıza sığınarak yapacağım. Süreç, hayatın kendisidir. Süreç, zamandır. Hayatı sonuç odaklı sürdürmek, aslında ölümü beklemekle eşdeğerdir. Günün birinde beklenecek bir sonuç kalmadığında, -mesela emeklilikten sonra- beklenmesi mümkün tek gerçek ölüm olacaktır. Sonuç ölümse, hayat süreçtir. Tüm bu sebeplerden ötürü karşılaştığım tüm yaşlılar bana hayattan zevk almamı, günümü yaşamamı öğütlüyorlar; hayatımı bekleyerek ve süreci göz ardı ederek yaşamamı söylemiyorlar.

Klişe laflar etmeyeceğim, gününüzü geleceğinizi düşünmeden, sorumsuzca yaşamanız gerektiğini de anlatmıyorum. Ancak içerisinde bulunulan zamanın farkında olmanın ve farkındalıkla alınan zevkin geçmişte bir anı olarak kalmayacağını, hayat kalitenizi yükseltmekte büyük rol oynayacağını söylüyorum. Düşündüğüm son şey, en sıkıcı anların yavaşlığı hızında akan zevkli zamanlar, yaşamın ne kadar dolu yaşandığının tek kanıtı olmalı.

Yani; geçmiş zevkle yaşandı, şimdinin tadını çıkarıyorum ve geleceğe hala büyük umutlarla bakıyorum diyebilmeniz dileğiyle...

This entry was posted on 09:49 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

0 yorum: