Author: on the way to wonderland
•09:35

Bazen ne istediğini bilmezsin, bazen de istediğin şeye sahip olduğun halde kendini eksik hissedersin. Yalnızlık, hüzün, burukluk duyguları en mutlu anında ruhundaki çatlaklardan, beynindeki anılardan fışkıracak bir yol bulur ve benliğine dolar. Bilincin sorgular nereden geldiklerini de bir cevap bulamazsın, bulduğun cevaplar ise olasılık dışıdır.
Bazen de kimi nasıl sevdiğini anlamaya çalışırsın; gerçek sevginin yarattığı hissi tartarsın sanki gerçek sevginin ne olduğunu kriterlere sokuşturarak bulabilecekmişsin gibi. Ama asıl sorun sevginin içeriğinde veya hissiyatında değildir. Gerçek sorun insanın doğasındadır; herşey güzelken bile bir sorun olması gerektiğini, hiçbir şeyin tam anlamıyla muhteşem olmasının imkan dahilinde olmadığını düşünen beynindedir sorun. İnsan doyumsuzdur. Hep sahip olmadıklarını ister. Mutlu bir ilişkisi vardır; heyecan yok der. Düz saçları vardır; kıvırcık olsunlar diye perma yaptırır. Tersi de geçerlidir; kıvırcık saçlılar fön çektirir. Sevgilisi vardır; aşk filmleri izleyerek iç geçirir. Sevgilisi yoktur; beyaz atlı prensini bekler durur. İnsan doğası gariptir. Hatta insan doğası, insanın kendisini yoketmeye yöneliktir bile diyebiliriz. İnsan, en büyüğünü vaad eder kendisine, sonra da vaadini gerçekleştirmek için hep yanlış yolu tutar, kendisini ezer geçer. Herkesin hayatında yaşanması gereken herşey yaşanır, bir umut yaşanan herşey geleceğe hazırlıktır; gelecekte daha iyi bir hayata sahip olabilmek için şuanda acılar çekilir. Geçmiş, neler barındırıyor olursa olsun hatırlandığında acı vericidir, bütün anılar başkalarının hikayeleri gibi gelir düşünüldüğünde – hiç yaşanılmamış, sadece başkalarından dinlenmiş. Geçmiş acı verir, nedeni ise belirsizdir. Belki güzel anılar özlenir, belki huzursuz anıların yaşanmamış olması dilenir. Geçmiş, yaşanır yaşanmaz yaşayana ait olmaktan çıkar, bir hikayeye, bir efsaneye, aitlik duygusunu yitirmiş bir olaya döner. Geçmiş, yaşanılır ve unutulması gerekir.

This entry was posted on 09:35 and is filed under , . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

0 yorum: