Author: on the way to wonderland
•23:12

Sonunda üniversiteden mezun oldum ve iş arama sürecindeki tatildeyim. Bol bol kitap okuyorum, degileri baştan sona inceliyorum. Son birkaç kitap alışverişim esnasında D&R’daki kalabalık beni umutlandırmıştı; kitap satışlarında bir hareketlenme olduğuna dair seviniyordum. Ta ki her sayısını takip ettiğim NOTOS’un 23. sayısının Semih GÜMÜŞ tarafından yazılmış ilk sözünü okuyana dek... Sektörün kıdemlisinin ağzından kitap satışındaki düşüşün yüzde 70’lere vardığını içim sızlayarak okuduğumda, bir kez daha umutsuzluğu hissettim.


Bir yandan National Geographic seyredip, Asya’nın ya da Afrika’nın kabilelerini, hayatlarını ve kültürlerini gördükçe ülkemizin gelişmiş, endüstriyel konumca ileride ve ‘modern’ olduğuna kanaat getirdiğim noktada bile, Avrupa seviyesinde olduğumuzu idda edebilmemiz için daha bir kütüphane dolusu kitap okumamız lazım...


Ülkemizde sanata, kültüre ve bilgiye verilen önem öyle bir noktadaki...


Bir yandan Akbank ve Garanti Bankalarının sanat etkinlikleri, Jazz Festivalleri, Operalar, İKSV Film Festivalleri, İstanbul 2010 Kültür Başkenti Etkinleri ve sayamadığım daha nice etkinlikler memnun edici ve hatırı sayılır bir oranda devam ederken, diğer yandan düştükçe düşen kitap ve dergi satışları oranı yayıncılık sektörünü tehlikeye sokuyor; nice müzisyenler, ressamlar ve diğer sanat dalları mensupları projelerini gerçekleştirecek maddi birikimi bulamıyorlar...


Görünen o ki, ülkemizdeki etkinlik ve projeler, estetik algımızı geliştirmekte ve sanatın önemini anlamamızı pekiştirmekte yetersiz kalıyor. Halbuki internetin yaygınlaşmasıyla inanılmaz hızla artan ‘bilgiye erişim’ ve sınır tanımaz paylaşım sayesinde sanat ve estetik yabana atılamayacak kadar yakınımızda. Muhtemelen çevremizdeki üç kişiden ikisi blog sahibi; gerçekten değerli görüşler paylaşan, kıymetli bilgiler aktaran insanların sayısı bir hayli yüksek. Yine de gözardı etmemiz gereken gerçek, kendimize yazıp kendimize okuduğumuzdur. Benim bu yazdıklarımı blog’umun okuyucuları zaten biliyorlar. Sorun da tam olarak bu. Bir avuç insan, başka bir avuç insana ulaşabilme çabasıyla sabır ve ümitle uğraşıyor...


Yine de bu yazılanlar evine 600TL getirebilmek için ağır işlerde koşuşturanlara (ulaşabilip okumalarını sağlasak bile) bir şey ifade etmiyor; evlerine yorgun argın geldiklerinde Dostoyevski okumalarını beklemek ya da haftasonu eğlenmek üzere pikniğe gitmek yerine resim sergilerini gezip tiyatro izlemelerini beklemek ne kadar anlamlı; bilemiyorum.


Bu yazı, ekonomi-devlet-millet-meslek-sanat konularını bağımsızlarmış gibi varsaymadan ve kendisi içinde bir kısırdöngüye oturmadan önce aktarmak istediklerimi anlatabildiğimi umarak bitmeli...


NOT: Eğer bu yazıyı yazmamı sağlayan o ‘ilk söz’ü merak ettiyseniz, NOTOS’un Ağustos- Eylül 23. sayısını D&R’da dergiler standından rahatlıkla temin edebilirsiniz. Hadi merak etmediniz varsayayım; o zaman da e-kitap nedir, ne değildir, detaylıca merak edenler için de bu sayıyı öneriyorum. NOTOS hakkında detaylı bilgi için:
 

This entry was posted on 23:12 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the RSS 2.0 feed. You can leave a response, or trackback from your own site.

0 yorum: